Öz: Ayna filmi (‘The Mirror’, 1975), Andrey Tarkovski’nin dördüncü uzun metrajlı, çocukluk anılarını ve rüyalarını anlattığı bir otobiyografi olan yapım 108 dakika ve yine renkli, siyah-beyaz karışımıdır. Ayna filmi, yönetmenin diğer filmlerine göre çok daha fazla simgesel anlatım içermektedir. Film, Tarkovski’nin kendi ifadesiyle “görsel şiir”dir.
Kendi ülkesindeki sinema eleştirmenlerinin Tarkovski’yi bilinçli olarak görmezden gelmelerine rağmen, bu film Avrupa’da büyük yankılar uyandırır; ancak kendi ülkesinde, Rus kültürüne tamamıyla yabancı olduğu düşünülerek eleştirilere hedef olur, adeta yok sayılır. Ayna filmi Tarkovski’ye çok az para kazandırmıştır; dolayısıyla yönetmen, “güncel ve uyumlu film” yapmamanın bedelini parasızlıkla öder. Ayna yurt dışında kazandığı başarı ve uyandırdığı hayranlığa karşın, Rusya’da “ikinci kategori”den bir eser sayılmış, yurt içindeki gösterimden ve dağıtımdan hemen çekilmiş; Batılı ülkelerde film hakkında bir sürü yazı yazılmasına karşın kendi ülkesindeki gazetelerde hiç yazı yazılmamış – hattâ filme yüksek bir fiyat belirlenerek yurt dışına satışı engellenmiştir. Bütün bunlara rağmen Andrey Tarkovski hiçbir zaman kendisini “muhalif” olarak nitelendirme çabalarına razı olmaz: sadece bürokrasiden çok sıkıldığını söyler. Sanatını istediği gibi icra edemediğini söyleyip şikâyet eder, devletin sanatını nasıl yapacağını baştan sona dikte ettirmesine karşı çıkar. Yaratıcılık ile ideolojinin birbirinden ayrı tutulması gerektiğini savunur. Sovyetler Birliği’ndeki yöneticiler için ise şöyle der: “Bunlar gerçek sanattan korkuyorlar. Böyle yaparak her şeyi yok edecekler, kendilerini de Rusya’yı da. Böyle elim kolum bağlı oturup birinin filmimin gösterilmesine izin vermesini daha ne kadar bekleyeceğim?” Fakat tüm bu olumsuz şartlara rağmen Tarkovski en şiirsel ve en kişisel filmi olan Ayna’yı yapmayı başarır. Üstelik bu filmi Batı’da oldukça ilgi görmüştür.
Muhtelif psikolojik kavramlar perspektifinden ele alındığında “Ayna” bizlere zengin bir içerik sunmaktadır. “En övülen”, “en küçümsenen”, “Rus maneviyatının sembölü”, “görkemlilik, züppelik ve çınlayan boşlukların ustası”, “soğuk burunlu entelektüel”, “kendi kanıyla yazan sanatçı” gibi değişik değişik adlarıyla nitelendirilen ünlü Rus/Sovyet yönetmen Andrey Tarkovski’nin “Ayna”sı psikolojideki bellek türleri ve özellikleri açısından doküman analizi yöntemiyle incelenmiş ve bazı sekanslar ile ilgili örnekler ortaya konulmuştur.
Anahtar Sözcükler: Sinema, Tarkovski, Bellek, Bellek Türleri.

Annotation: The Mirror’ (1975) is Andrei Tarkovsky’s fourth full-length autobiographical film, being 108 minutes in duration and once again a mixture of colour and black and white; in it, he recounts his childhood memories and dreams. Compared with other films by this director, ‘The Mirror’ contains a much more substantial element of symbolic narrative. In Tarkovsky’s own words, it is ‘visual poetry’.
Despite the fact that Tarkovsky was deliberately ignored by film critics in his home country, in Europe the film caused quite a stir. In Russia, meanwhile, it was seen as totally alien to Russian culture, and therefore criticised; in fact, it was completely disregarded. ‘The Mirror’ earned very little money for Tarkovsky: he paid the price of failing to make films of a ‘contemporary and congenial’ nature with poverty. Notwithstanding the success it achieved abroad and the admiration it aroused there, in Russia ‘The Mirror’ was placed in the ‘second category’ of films, being immediately withdrawn from cinema screens and no longer distributed internally. Although much had been written about it in the West, in Tarkovsky’s own country nothing was said about it in the newspapers – in fact, a high price was put on it, thus preventing it from being sold abroad. Despite all this, Tarkovsky never acquiesced in attempts to describe him as a ‘dissident’; he said only that he was tired of the bureaucracy. He complained that he was unable to pursue his art in the way he wished, objecting to having the state dictate how he should proceed in every matter. It was his belief that creativity and ideology should be kept apart from one another. On the subject of directors in the Soviet Union, he said the following: “These people are afraid of real art. By acting like this, they’ll destroy everything – both themselves and Russia itself. How much longer am I to sit here with my arms tied, waiting for them to allow my film to be shown?” It is indeed fortunate for us that despite such unfavourable circumstances, Tarkovsky succeeded in making ‘The Mirror’, the most poetic and personal of his films.
When seen from the perspective of a variety of psychological concepts, ‘The Mirror’ presents a rich content to us. The celebrated Russian / Soviet film director Andrei Tarkovsky has been described in a number of ways, having been variously dubbed “the most highly-praised director of all time”, “the most underrated and belittled director of all time”, “the very personification of the inner world of the Russian”, “the master of sublimity, self-importance, and resonating voids”, “a cold, impersonal intellectual” and “an artist who writes with his own blood”. The technique employed in this study, which focuses on the varieties of memory and their individual attributes in ‘The Mirror’, incorporating examples from a number of sequences in the film, is that of documentary analysis.