À×ÛËÌÀÌÛØ ÑßÙÈÔßËßÐ
ASKERI BANDOLAR TARIHI
Osman Aydın ÖĞÜT (Türkiye)
Search

À×ÛËÌÀÌÛØ ÑßÙÈÔßËßÐ
ASKERI BANDOLAR TARIHI
Osman Aydın ÖĞÜT (Türkiye)
VIKINQLƏR ÖLKƏSINDƏ
(VƏ YAXUD MARKALARDA ƏKSINI TAPMIŞ SPRINQDANS)
(ardı)

Eldar ISKƏNDƏROV
FORTEPIANO SƏNƏTININ TARIXINI VƏRƏQLƏYƏRKƏN...
(ardı)

Lalə RZAYEVA

 


       Çeşitli işlerde kullanılan davulun aldığı görevler:

       Tabl-ı beşaret,
       Tabl-ı asayış,
       Tablmı cenk veya saf,
       Tabl-ı cenk-i harbi,
       Tabl-ı derbent,
       Tabl-ı orduğah nöbetleri,
       Tabl-ı yangın haberleri,
       Tabl-ı lağım bulma.

       Tabl-ı Beşaret

       Bir kale fethedildiği zaman çalınan davula verilen isimdir. Fetihler, fatihleri olan hükümdarlar tarafından fetihname veya beşaretname denilen mektuplarla komşu hükümetlere ve yurt içindeki şehirlere bildirilirdi. Fetih haberi alan şehirlerde, kalelerde fetih şenlikleri yapılırdı. Tabmı beşaret denilen davul çalınması da bu anlamdadır. Mısır seferinde Tumanbay ele geçirildiği zaman Yavuz Sultan Selimin huzuruna “tabl-ı beşaret” gümbürtüleri ve top gürültüleri arasında törenle çıkarılmıştı.

       Tabl-ı Asayış

       Savaşta gece bastırınca askerin dağılarak birbirinden ayrı düşmemesi için çalınan bir ritmdir. Asayiş davulu çalındıktan sonra çarpışmaya son verilir, herkes olduğu yerde kalır ve etrafa karakollar kurularak sabah olması beklenirdi.

       Tabl-ı Cenk veya Saf

       Savaşın başladığı anı belirlemek için çalınan davul tarafından yapılan bir çalış biçimidir. Bazen köşün (kös, tek derili olup madeni büyük bir kase üzerine gerilen deve ve benzeri hayvan derileriyle kaplı, iri bir çift tokmağı olan büyük duvallara denir.) katılmasıyla da çalındığı olurdu. Saf vuruşu çalındığında asker, bir çeşit savaş düzeni olan saf oluşturur ve bu şekilde savaşa girilirdi. Bundan böyle, XVI yüzyılın sonlarına kadar savaşlarda saf oluşturularak davulların ve köslerin saf usulü vurması devam etmiştir.

       1402de ankara Savaşında Sultan Yıldırım Beyazıt, Timura karşı savaşa başlarken saf çalınıyordu: “Sultan Beyazıt sancakları çözdürdü. Kösler çalındı, saf–ber–saf bağlandı”.

       Fatih Sultan Mehmet, Kara Buğdan kazasında, “Padişah buyurdu: Hey gaziler ne durursunuz, qayret-i islamdır. Ve illa saf saf olup alaylar bağlansın” dedi.

       Tabl-ı Cenk-i Harbi

       Biten savaştan sonra divan toplantısını haber vermek için çalınan davullara tabl-ı cenk-i harbi denir. 1456da Varnada, baskıncı Kazaklar yenilgiye uğradıktan sonra cenk-i harbi davulları ile divan kurulmuştu. “Bade Paşanın seraperdesi gelüp cümle orduyu islam tınab tınabe çataçet kurulup, cenk-i harbi tabılları döğdürüp divan-ı padişahi oldukta” ifadeleri kayıtta mevcuttur.

       Tabl-ı Derbend

       XVII yüzyılda kervansaraylarda, hanlarda ve bekar odalarında ve şehir kapılarında, yatsıdan sonra kapılar kapanacağından kimsenin içeri alınmaması veya dişarı çıkarılmaması veya dişarı çıkarılmaması için verilen işaret üzerine çalınan davullardır. Bu yüzyılda Malatyada bekar odalarında, Rumelide sınır kalelerinde, Tatvanda davul çalınıp kapılar örtülürdü. Tatvanda eskiden Süleyman Han (Kanuni zamanında) “Zal paşa burada müfid ve muhtasar bir kala bina ettürüp derbend çalınır olmuştu”.

       Tabl-ı Ordugah Nöbetleri

       Ordugahı koruyan karakol erlerinin ve kalelerde nöbet bekleyen erlerin uyumaması için için çalınan davullardır. Bu davullar çalarken yektir Allahdiye bağırırlardı. Mahmut Şevket Paşa da bunu şöyle bildiriyor: “Orduğah ve kalada asker hal-i teyakkuz ve intibah üzere bulundurmak için davul çalınır idi. Tablzen davul çaldıkları vakit ara sıra yektir Allahdeyü bağırırlar ve davulu ol vezinde çalarlar idi” demektedir.

       Tabl-ı Yangın haberi

       Istanbulda Ağa Kapısıındaki yangın köşkünden görülen yangınlarda çplınan davullardır.

       Tabl-ı Lağım Bulma

       Kale kuşatmalarında düşmanın, kale duvarlarını yıkmak için lağım kazıp kazmadığını anlamaya yarayan hassas davullara denir. Bunlar, yere dikili iki ağac üzerine oturtulur ve üstüne çomağı bağlanır. Tokmak titrerse düşmanın kazma faaliyetinde bulunduğu anlaşılır ve derhal karşı önlem alınırdı.

       Türkler bu yönetimi Kanuni Sultan Süleymanın Rodos kuşatması sırasında bulmuşlar ve uygulamışlardır.

       XVII yüzyılda da davul içine darı ve büğday koymak suretiyle düşman lağımları araştırılmıştır. 1657de Kazakların Özü kalesini kuşattıklarında, kalede bulunan Evliya Çelebi “Lakin onların lağım hilelerinden havf edüb kalanın içinde, divanlarında lağım yerleri arayup, kala divanları üzerine davullar koyup, davulların içine darı ve buğday döküp lağım hilesi gözetirdik. Küffar kala temelinü kazıp lağım ederse, davullar üzere darılar lağımcıların külüngü darbesinden sıçraşırlar, hamdullah öyle bir lağım hilesi duyulmadı” diyor.

       Tarihin ilk çağlarından beri Asyada Hunlar, Mezarotamyada Sümerliler tarafından kullanıldığı anlaşılan davulları, Romalılar çarpıştıkları Hun ve Avarlarda görmüşlerdi. Avrupaya geçerek tanıtılıp yerleşmesini sağlayan ise XVI yüzyılda Osmanlı Türkleri olmuştur. Türk ordu mızıkasının baş sazı olan davul Avrupada “Turkische trommel” ve “tambour des Turcs” diye anılmaya başlamıştı. Osmanlı mehterhanesinden örnek alınarak Avrupada kurulan takımlardan, sanat musikisine de geçmişti. Bestesi Gluck, Mekke hacıları Operasında 1764 yıllarında davula yer vererek eserin içinde zille birlikte icra ettirmişti. Yakin Doğu memleketlerinde de daul, türklerden kalmalığını ismi ile birlikte sakladı: 1809da davula Mısırda “tabl Tourky” (tabl-ı Türki) libyada "toultanen Dourgnı (tabl-ı sultan-i Türki)" deniyordu. 1778–dan 1854e kadar geçen sürede, Villoteau, Mozin, Boistse ve başkanları tarafından davulların Türkmen kökenli olduğu iyice belirtilmiştir. Spontini La Vesatane (1807) ve Fernan da Cortes (1809) operalarında kullanıldıktan sonra davula orkestrada da yer verildi. Bethoven, savaş senfonisinde (1813) davula top gürültülerini canlandırtdı. Berlioz, Faustdakı Macar Marşında, Rossini ile Vagner de operlarında davul kullandılar.

       Zilin tarihçesi

       Zil, en eski Asya Türkçesinde; çeng,çang kibi adlar taşırdı. Zile sanç ve zenç de denirdi. Zil çalanlarla zilci, zençci ve zilzen gibi adlar verilmiştir. Ziller, bakır ve kalay karışımından yapılır.

       Zillerin kenarları tam birer daire şeklindedir. Diş tarafları kenarlarından ortaya doğru kabarıklaşır, iç tarafı yayvan bir kaba benzer. Kalınlığı birkaç milimetre kadardır. Zilin ortası deliktir, bir delikten zilleri elle tutmağa yarayacak bağlar geçirilir ve zilin iç tarafında dügümlenir.

       Ziller çift olarak kullanılır. Sağ elde ve sol elde birer tane bulundurularak ikisinin karşı karşıya çarpılıp ayrılmasından özel bir tınlama elde edilir. Zil sazı ilk olarak çeng adıyla, Kaşqarlı ilk Mahmutun XI yüzyılda yazmış olduğu Divan-ı Lüğat-it Türkte geçer. Çeng ve ceng olarak Osmanlı metinlerinde, XVI yüzyıldan sonra sık sık rastlanır. Böylece Türk musikisinde 1000 yıla yaklaşan eskiliği belirtilmiş oluyor.

       Türk ordusunun Avrupaya akınları sırasında, zili mehterhaneden örnek almış olan Avrupalılar, 1740ta kendi çalgı takımlarında kullanarak sanat musikisnde yer vermişlerdi. Bestesi Gluck tarafından yazılan (MekkeHacıları Operasında) 1764te davulla birlikte zil de kullanılmıştır. Daha önce Alman din bilgini F.A.Lampe, 1703te yayınladığı 450 sayfalık bir kitapta çalğının eski zamanlarda kullanılışını anlatmış bu konuda sonradan derlediği bilgileri 1715te ikinci bir kitapta yayınlamıştır. Yüzyıl kadar sonra Berliöz, küçük çaplı zilleri Truvalılar ve Romeo ile Jüliet eserinde kullanılmıştır. Gounod ile Saint Saens gibi başka Fransız bestecileri de zile ayrıca önemli yer vermişlerdir. Diger bir adıyla çampara denilen ve Avrupa adıyla da (cumbales Turgues) adını taşıyan bu ünlü zillerin en iyisi bugün de Türkiyede yapılmakta ve dış ülkelere Istambuldan ihrac edilmektedir.

       3 Ocak 1956da, Genelkurmay Başkanlığından 3 kişilik bir bando heyeti, Ingiltere Kraliyet Muhafiz Tugayında, kısa devreli bir eğitim ve incelemelerde bulunmak üzere Londraya gönderilmişti. Adı geçen heyet Milli Savunma Bakanlığının 23 Kasım 1955 tarihli onayı .gereğinçe, Kraliyet Muhafiz Tuqayına hediye edilmek üzüre dünyaca tanınmış Türk yapımı iki çift bando zilini alarak beraberinde Londraya götürmüşlerdi. Götürülen zillerin üzürine “Türk Silahlı Kuvvetlerinden Ingiltere Kraliyyet Muhafiz Tugayına” diye yazılmıştı. Bundan çok duygulanan Tuqay Bandoları Kıdemli Şefliği, heyetin Ankaraya dönüşlerinde üzerinde kraliyet arması taşıyan deniz piyadesine ait bir trampeti hediye etmişlerdi.

       Tanzimattan Cumhuriyet devrine ulaşmış olan ordu, boru ve trampet takımlarında seslendirilmekte olan, daha çok Fransız repertuarından alınmış boru ezgileri, bugün için yetersiz ve monoton görülmüş olduğundan, Genelkurmay Başkanlığında görevli bulunan Teknik Mızıka Öğretmeni Fethi Sazçalan tarafından boru ve trampet takımlarında uygulanmak üzere bestelenen marşlarda, davul ve zile yer verilmiştir. Adı geçenin teklifi üzerine Genelkurmay Başkanlığının 5 Temmuz 1955 tarihli emirleriyle, Silahlı Kuvvetlerin boru və trampet takımlarına davul ve zil konulması, böylece bu takımların daha zengin ve uyumlu hale gelmeleri sağlanmıştır.

       Günümüzde de askeri bandolarımız ve boru trampet takımlarımızda davul, trampet ve zilin önemi çok büyüktür. Bu çalgılar geçmiş zamandakı bestecilerin eserlerinde kullandığı gibi günümüzde de kullanılıp, eserlerin akıcılığını ve görkemli olmasını sağlamaktadır.

       Trampetin tarihçesi

       Trampet, geniş kenarlı bir kasnağın iki yüzüne birer deri gerilmesinden meydana gelen tahta veya madeni gövdeli olup davulun küçültülmüş bir şeklinden ortaya çıkarılmış bir çeşit çalğı aletidir. Alt derisi üzerinde gerilmiş bir titreme kirişi ile vidalanmış olan trampetin üst derisine sift bagetle vurulmak suretiyle özel ayağı uzerinde veya bir kayışta boyuna asılı olarak çalınır.

       Önceleri iplere gerili olan trampet, XIX yüzyılda kelebekli demir çubuklara vidalanarak derilerin daha iyi gerilmesi sağlanmıştır. Bağırsaktan olan kireşlerin üzerine de zamanla ince gümüş teller sarıldı.

       Trampetin ilk defa “Ehlisalip Muharebeleri” sırasında Avrupaya sokulduğu anlaşılmaktadır. Böylece trampet, daha çok ordu birliklerinin sevki idaresinde kullanılan tek ritm sazdır. Aynı zamanda kuşlada geceleri verilen işaretlerin, borudan çok trampetlerce seslendirilmesi, daha etkili olmakta idi.

       Trampet, daha sonraları orkestraya da geçti. Siponitini adındakı Fransız besteci, 1807de trampeti Paris operasına sokulmuştur.
       Klasik batı müziğındeki ünlü örnekleri: Rossininin “Hırsız Saksağan Operası”, Auberin “Fra Diavola Operası”, Borodin, Ravel ve Stranvinskynin eserlerinde geçmektedir.

       Trampet, Türk ordu mızıkası olan mehterhaneler yanında 1820de Fransadan örnek alınarak, yeni asker kıtalarının yürüyüş düzenini sağlamak üzere tambur-majör adıyla Osmanlı ordusunda da yer almış ve böylece boru trampet takımını oluşturmuştur. Öbür adalarıyla militer trommel, klain trommel, trombour, caisse roulante, snare drum ve side drum adını taşıyan bu müzik aleti, Türklerde halk diliyle veya trampet olarak adlandırılmıştır. Bugün ordunun yürüyüş beraberliğini sağlamakta en iyi yeri olan bir ritm sazdır.

KAYNAKÇA

1. ÜNGÖR, Ethem; Türk Marşları, 1965.
2. SAY, Ahmet; Müzik Ansiklopedisi, 1985.

   
    copyright by musiqi dunyasi 2000-2005 ©

 


Next Page