ÌÓÑÈÃÈ ÒÀÐÈÕÈ
KLASIK TÜRK MÜSIKISINDE DINI BESTE FORMLARI
Haluk Yüsel (Almaniya, Düsseldorf)
MEHTER VE MUSIKI
Şevki Faruk KANCA (Almaniya, Düsseldorf)
|
|
Yüz yıllar boyunca insanların akıllarında ki en büyük düşünceler din ile ilgili olanlardır. Nevbet kültürünün doğuşundaki önemli faktörler de bu yöndedir12. Islamiyet’tin kabulündeki nevbet gelenekleri de yine dini çerçeveler doğrultusunda yön kazanmıştır ve bunların en önemlilerinden birisi de Türklere Araplardan geçmiş olan ramazan davulunun çalınmasıdır. “Diğer Islam Melikleri gibi beş vakit namazdan önce çaldırmakta olduğu tabılhaneleri oğullarına tahsisle kendisi için güneş doğar ve batarken Zülkarneyn (Büyük Iskender) nöbeti13 çaldırmaya başlamış.” 14
Türkçe’nin en eski sözlüğü olan Divanı Lügat-it Türk’ten anlaşıldığına göre Türk hakanının önünde nevbet vuran tabılhaneye ve bunların yanlarında bulunan sancağa (mehterhane ve sancak) Tuğ adı verilirmiş. Türk tarihinde sancak ve mehter ayrılmaz bir bütündür. Islamiyet’ten önceki Türk devletlerinde Tuğ mübarek sayılır ve onun için kurbanlar kesilirdi. Savaş durumunda da tuğ açığa çıkarılırdı ki zaten tuğun açığa çıkarılması da bir savaş işaretiydi ve ardından da Tabılhanenin (mehterhanenin) çalmaya başlamasıyla savaşa yönelik ilk adımlar atılmaya başlardı.
“Baş sancaktar, devlet protokolünün en üst düzeyinde bir yerdeydi. Mehter ise, baş sancaktara bağlı idi. Bu düzen çok önemlidir. Karahanlı devletinde tuğ, yani sancak denince, hakanlık davulu ile mehter de aynı söz ile anılıyordu. Tuğ vurdu, Hakanlık davulu vurdu demekti. Mehter, sancağın gölgesinde çalıyordu. (…) durum diğer Türk devletlerinde de aynıdır. Hunlar’da davulu sancaklarının altına, gölgesine koyuyorlardı.” 15
Türk kültürünün enstrümanlarından saz ve kopuz gibi çalgılar Türk halk yapısının iç dünyasıyla ilgilidir. Davul ve zurna gibi sazlar ise bunun yanı sıra, toplumdaki düzeni sağlamakla, devlet yapısıyla toplumsal yapının ilişkilerini kurmakla ve insanlar arasındaki dinamizmi oluşturmakla da ilgilidir. Tarihi kökeninin ne kadar eskiye dayandığını bilmediğimiz şaman davulunun ve bildiğimiz deflerden çok büyük olan, içinde zil sesi çıkartmak için zincir veya demir halkalar bulunan derviş deflerinin –daha önce de belirttiğimiz gibi- bu geleneğin temelini oluşturduğu sanılır. Pullu deflerin ise Türk kültürüne diğer toplumlardan geçtiği bilinir ama ne zaman ve nereden geldiği hakkında kesin bir bilginin bulunmadığı gibi birbirinden son derece farklı yorumlar yapılır.
Uygur Türklerinde daha sıklıkla rastladığımız altın, Türk medeniyetlerinde Hakanlık sembollerinden birisidir ve en çok tuğlarda görülür; altın başlı sancaklar, altın borular, altın işlemeli davullar, … vb. Budist Türklerinde ise düşünde altın davul gören kişi için hakanlık ve devlet sahibi olmak yorumunda bulunulurdu ki, zaten Buda dininde devlet anlayışı da bulunmamaktadır.
Türklerin en önemli kalıtsal özelliklerinden birisi ata binmedeki ustalıkları, birisi de kılıç kullanmadaki becerileridir. Bunun yansıması olarak Türk kültüründe atlı ve kılıçlı topluluk önünde oynanan polo ve cirit gibi oyunlar yer almaktadır. Bu oyunlar oynanırken büyük mehterler veya davul ve zurna çalınır, halkın birlik ve beraberliği sağlanır. Ayrıca at ile davul ve zurnanın bir diğer kesişim noktası da eski Türk düğünleridir. Bu düğünlerde evden kız çıkartma olayı mutlaka at sırtında ve davul-zurna eşliğinde olurdu ki bu gelenek hala Anadolu’nun kimi yerlerinde devam etmektedir. Sünnet düğünlerinde ise sünnetten önce at sırtında sünnet olunacak çocuk gezdirilir sonra sünnet olurdu. Bu nevbet anlayışı da bir nevi duyurudur bir nevi de ibreti alemdir.
“Polo, Türklerin çevgan diye adlandırdıkları ünlü bir oyundur. Bu oyun, Ingilizlerin, Hindi-stan’da öğrenip, batıya getirdikleri atlı bir oyundur. At üzerinde çeşitli yetenekleri arttıran, bir çeşit askerlik eğitimidir. (…) Böylece gençlerin ata binme yeteneği arttırılıyordu. Bunun yanında gök börü oyunu gibi atla yakınlığı artıran başka oyunlarda oynanmıştır. (…) At yarışları ile cirit oyunları da eskiden kössüz16; sonradan da davulsuz ve zurnasız olmamıştır. Anadolu’daki cirit oyunlarında, köroğlu adı verilen hızlı tempolu bir hava, davul ve zurna ile vurulurdu. Kırgız-Türk çevrelerinde ise, atlılar için ayrı mehter marşları bestelenmiştir.” 17
“Mehter musikisi havaları cemiyet hayatındaki yerleri bakımından da tamamen yerlidir. Alaylarda çalınan <> peşrevi, atlı mehterlere mahsus <>, Elçilerin divanlarında çalınan <>, padişaha mahsus <> vb. yalnız Türk mehterlerine mahsus havalardır. Askeri mehter takımlarında boruların çaldığı <> geleneği, Iskender çağında Balasagundaki Türk hakanı Şu’nun göç havası vurdurarak göçüne ve Dede Korkut kitabındaki <> göçülmesine dayanır. Padişah huzurunda nevbet çalınması ise yine o devirlerde on birinci yüzyılda ve sonraları hakan önünde çalan tuğ veya nevbetlere varır. Burada sayılamayacak ve yeni tetkiklerle ortaya çıkarılacak daha bir çok gelenek vardır.” 18
Mehter müziğinin kendisine özgü oluşunun en büyük özellikleri müzisyenlerinin kendi cemiyetinin içinde yetiştirilmesi, enstrümanlarının yerli halk tarafından yalnızca bu müziklerde kullanılacak şekilde özel olarak yapılması ve icra edilen bestelerin halk melodilerinden ve halk müziği formlarında olmasıdır. Mehter müziği hiçbir zaman Türk müziğinin diğer kurumlarıyla ilişkisini kesmemiştir. Zaten bütün milletlerin tüm müzikleri her zaman etkileşim içerisindedir ve mehter müziği de dini müzikten, Türk Halk Müziğine kadar tüm müziklerle etkileşimde bulunmuştur.
“Mehter, bir alkıştır: Alkış eski Türkçe’de, Tanrı ile hakan veya başka bir büyüğün kararını tasvip ve kabuldür. Bunun için yapılmış bir gösteridir.” 19 Buradan günümüzdeki alkış geleneğinin nereden geldiğini ve anlamını daha iyi anlamaktayız. Ayrıca mehterin bir saygı, birlik, toplumun dayanışması ve kitle sözcüsü gibi görevlerinde temsilci olduğunu görmekteyiz.
Savaşlarda kullanılan mehterlerin davulları ve zurnaları diğer mehterlerdekilere göre çok daha büyük ve sayı olarak da oldukça fazla, bazen iki katı, bazen de daha fazla olurdular. Savaşların büyüklüğü mehterin büyüklüğüyle anlaşılabilirdi.
Bugünkü Türkçe’mizdeki “ordu” kelimesinin kökünü oluşturan “orta” sözcüğünün çıkış noktası olan ve ilk Türklerde yaygın kullanıma sahip olan “otağ” o dönemlerde hakanın ve başkomutanın bulunduğu yeri simgeliyordu ve otağın kurulması da tıpkı tuğun açığa çıkarılması gibi bir savaş alameti olarak görülüyordu. Otağlarda sadece hakana ait olan büyük kazanlı hakanlık kösleri20 bulunurdu ve otağın önünde, perdelerin açılmasıyla her kez ayağa kalkar ve sancağın altında hakanlık mehteri çalmaya başlardı. Mutlaka mehter ayakta dinlenilirdi, asla onlar çalarken dinleyenler oturamazlardı. Bu bir saygı ve ciddiyet işaretiydi.
12 Özkan, I.H., “Türk Musikisi Nazariyatı ve Usulleri”, Ötüken Yayıncılık, Istanbul, 1990, sf.83
13 Islam inancına göre kutsal sayılan mukaddes bir aydır. Bu ayda Müslümanlığa farz olan oruç tutulur.
14 Islam inancına göre Recep, Şaban ve Ramazan Ayalarının ismidir. Receb’ in ilk Perşembe akşamı Regayip, 27. gecesi Miraç, Şaban’ ın 15. akşamı Beraat Kandilleri kutlanır.
15 Ögel, B., “Türk Kültür Tarihine Giriş”, Kültür Bakanlığı Yayınlar, cilt 9, sf. 3.
16 Kös vurmalı mehterhane enstrümanıdır. Ayrıntılı olarak Mehter Enstrümanlarını anlatırken değinilecektir.
17 Ögel, B., “Türk Kültür Tarihine Giriş”, Kültür Bakanlığı Yayınları, cilt 9, sf. 150.
18 Sanal, H., “Mehter Musikisi”, Istanbul-1994, Giriş sf. V
19 Ögel, B., “Türk Kültür Tarihine Giriş”, Kültür Bakanlığı Yayınları, cilt 9, sf. 6.
20 Kös: Büyük Türk davulu. Ileriki sayfalarda ayrıntılarla anlatılmıştır.
|