ÌÓÑÈÃÈ ÒÀÐÈÕÈ
KLASIK TÜRK MÜSIKISINDE DINI BESTE FORMLARI
Haluk Yüsel (Almaniya, Düsseldorf)
MEHTER VE MUSIKI
Şevki Faruk KANCA (Almaniya, Düsseldorf)
|
|
Vezir-i azam mehterhaneleri dokuz katlıdır ve bu mehterler ikindi ve yatsı namazlarının kılınmasının ardından, günde iki kez çalarlardı. Birincisi yemek yeme zamanını, ikincisi de yatma zamanını bildirdi. Yemek ve yatma zamanının bildirilmesi geleneği Türklerle sürekli münasebet içerisinde yer alan Çinlilerde de vardır.
Bu mehterhanelerin dışında Osmanlılarda; “Rubbe vezirleri mahterhaneleri”, “Defterdar mehteri” ve “Reisülküt-taly mehteri” gibi mehter-haneler de vardı. Ayrıca bir de “Esnaf Mehterler” bulunurdu. Bunlar devlet teşkilatına bağlı değillerdi; düğünlerde, oyunlarda, eğlencelerde, … v.b. gibi yerlerde çalarlardı. Savaş sırasında ordunun çalıcı mehterlerinin sayılarının bir anda iki katına çıkarılması da bu esnaf mehterlerinin onlara katılmalarıyla gerçekleşirdi.
Mehterhanların giydiği kıyafetler de kendilerine özgüdür. Ancak günümüz gözüyle baktığımız için bize çok ilginç gelebilir. Fakat o dönemdeki kıyafetlerle kıyasladığımızda ise yine kendisine özgülüğü göze çarpar ama ne kadar ilginç geleceği tartışılır. Mehterhanlar hep bıyıklı, o dönemin yeniçeri askerlerinin bir temsilcisi gibi, gururla yürüyen, dinden başka hiçbir şey için eğilmeyen insanlardan oluşurdu. Mehterhanlar dualarından sonra Allah’ın huzurunda eğilirlerdi. Peşinden – eğer padişah huzurundalar ise- padişahı da yalnızca bir kafa hareketiyle ve sağ ellerini göğüslerinin üzerine götürerek selamlarlardı. Alemdar ağaları kırmızı cübbeleri41, kırmızı kavukları42 ve kırmızı şalvarları43 ile dikkatlerini çekerlerdi. Kırmızı kıyafetleriyle bu alemdar ağaları subay rütbesinin temsilcileridir. Diğer mehterhanlar yeşil cübbe, yeşil kavuk, kırmızı şalvar, sarı veya farklı renklerde üç etek ile kırmızı yemeni44 giyerlerdi ki bunlar da er r
ütbesine sahiplerdi.
Mehterhaneler zaman içerisinde tüm dünyada tanınmıştır. “Dr. P. Panof, <> sorusuna cevap vermeye çalışarak, <> diyor. Haçlı seferlerinden veya Endülüs’ten gelmiş olacağı muhakkak tesirler arkasından Türk ve Kıpçak kabilelerinin o asırlar için örneklik durumları bilindikten sonra doktorum kanaatine hak vermemeye imkan kalmaz: Almanca <> tabiri başlı başına bir damga gibidir, bu yoldaki her kanaatin altını yetkiyle mühürleyebilir; hem de Türkiye’den giden tesiri ön planda görenleri bilhassa tastik eder.” 45
Dönemin Avrupa’sında Türk ismi öylesine çok duyulmuştur ki onlarla ilgili tiyatro oyunları, operalar, konçertolar, … v.b. bir çok eser yapılmıştır. Mehter bandosu da insanların hafızalarında çok farklı bir yer etmiş, tablhanenin orijinalini ele geçirmek isteyenler bile çıkmış, zenginler orkestralarının şeflerini Istanbul’a bu müziği öğrenmeleri için yollamışlardır.
“Türk yeniçeri muzikası hakkında XVI. asırdan pek az malumat vardır. O tarihten 160 yıl kadar sonra, yani Türkler Almanya dışına çekilmek zorunda kalınca, Alman askerlerinin eline külliyetli yeniçeri çalgıları geçmişti. Böyle bir velvele vasıtasıyla nasıl işe başlanabileceğini ilk hamlede kararlaştıramadılar. Onların da gerçi kendilerine mahsus bir askeri muzikaları vardı ve böyle bir şeyi ilk olarak Türklerden öğrenmediler amma, yeniçeri çalgıları da artık zamanla Avrupalılaşacak, yani ses bakımından tekemmüle uğrayacaktı. Ancak, Türk yeniçeri muzikasının asli (veya ses bakımından geliştirilmiş) tevziatiyle ilkin nerede ve ne zaman kullanılmış olduğunu söyleyebilmek güç olacaktır. Yeniçeri muzikalarından bahsedildiği her yede davul, zurna ve çevkenli Türk mehterhanesi kastedilmiş değildir. Zaman zaman sadece zenci muzikacılar, yani “Mohlar” da anılmıştır; böyleleri Barok devrinde prens saraylarının hizmetinde bulunarak sevilmişlerdi, o asrın mutat Avrupai çalgılarını kullanmışlardı. (…) Alman ordusunu
n zenci muzikaları ile yeniçeri muzikaları aynı şeylerdi… Bazı prenslerin fantezi ve güya mehterhane taklidi gösteriş takımlarında yer alan çalıcılar katiyen Türk değillerdi; katiyen Türk musikisi de çalmıyorlardı. Öylesine bir türkkarilik (=turquerie) modası ki, davul, zil ve müselles gibi bir iki çalgıya Avrupa’da hayli şümüllü bir yer kazandırmaktan başka bir işe yaramadı.” 46
Osmanlılar Imparatorluğun son yıllarını yaşarken, artık mehterhaneler de 1911 yılına kadar kapatıldı.Bu tarihte ise Ahmet Muhtar Paşa tarafından “Mehterhane-i Hakani” ismiyle yeniden kurulmaya başlandı ve 1911 yılında da kuruluşu tamamlanarak, Birinci Dünya Savaşında görev yapan Başkumandan Vekili Emriyle de yeniden orduya bağlandı. Istiklal Savaşında da görev yapan mehterhanelerin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sonrası devletçe gidilen yeniden yapılanma planlarında saltanat sembolü olduğu düşünülerek kapatılması kararı alındı. 1950 yılından sonra da Genel Kurmay Başkanı Nuri Yamurt’un emriyle yapılanmaya başlayan mehterhaneler 1953 yılında tekrar kurulmuş oldu.
Mehterhaneler günümüze kadar birçok isim değişikliğiyle karşılaşsak da, Türk milletinin bir parçası durumunda olmaktan hiçbir zaman çıkamamıştır. Osmanlılar o dönemlerde diğer milletlerin tercih ettikleri askeri bandoların yerine Mehterhaneleri yeğleseler de, Osmanlılardan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti devlet protokolünde buna resmi bir yer vermemiş, ordularında bandolar kurmuştur. Ancak halk tabanında ve kimi özerk kuruluşlarda mehterhaneler varlığını her zaman sürdürmüştür. Devlet çatısı altında da özel günler münasebetiyle mehterhaneler zaman zaman kurulmuştur, fakat günümüzde ulusal televizyon kuruluşumuz ve askeri teşkilatımız bazen mehter gösterileri devlet adına düzenlemektedir. Tabii ki Türk halkının ve tarihinin köklü bir parçası durumunda olan mehterhaneler her zaman da öyle kalacaklardır.
(ardı var)
41 Üzerlerine giyilen (mont gibi ama değil) bir uzun ceket vari giyisi.
42 Kafaya takılan bir çeşit şapka. Bu şapkadan imamlar da takarlardı.
43 Bol ve rahat pantolon. Arap geleneğinde önemli bir yeri vardır. Yine Imamlar şalvar da giyerler ama böyle bir zorunlulukları yoktur.
44 Bir tür eşarp. Bellerine de bağlanabilir.
45 Gazimihal, R. M., “Türk Askeri Muzıkaları Tarihi”, Maarif Basımevi, Istanbul 1955, sf. 33.
46 Panoff, P. “Militarmusik”, Berlin, 1938, sf. 69-76 , “Askeri Musikide Doğu Etkisi”.
KAYNAKÇA
1.Gazimihal, Mahmut R., Musiki Sözlüğü, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul, 1961.
2.Gazimihal, Mahmut R., Türk Askeri Muzıkaları Tarihi, Maarif Basımevi, Istanbul, 1955.
3.Gazimihal, Mahmut R., Türkiye – Avrupa Musiki Münasebetleri, Nümune Matbaası, Istanbul, 1939.
4.Gelişim Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 6; Tarih ve Kültür 1 – Cilt 7; Tarih ve Kültür 2, Gelişim Yayınları, 1976, Istanbul.
5.Konyalı, Ibrahim Hakkı, Istanbul, Sarayları, Istanbul, 1943.
6.Koray, F., Müzik Formları, Maarif Basımevi, Istanbul, 1957.
7.Ögel, Baheaddin, Türk Kültür Tarihine Giriş 9 Cilt, Kültür Bakanlığı Yayınları, 3. Baskı, Ankara, 2000.Özcan, Nuri, Osmanlı Ansiklopedisi, Istanbul, 1993.
8.Reinhard, Kurt & Reinhard, Ursula, Musik der Türkei, Heinrichshofen’s Verlag Wilhelmshaven, Berlin, 1984.
9.Reinhard, Kurt, The New Grove: Dictionary of Music and Musicians, Vol.19, London, Macmillan, 1980.
10.Sanal, Haydar, Mehter Musikisi: Bestekar Mehterler – Mehter Havaları, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul, 1964.
11.Satır, Sabri, operada Gerçekçilik ve Beş Gerçekçi Opera, Pan Yayıncılık, Ikinci Baskı, Istanbul, 1998.
12.Say, Ahmet, Müzik Tarihi, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, 2. Basım, Ankara, 1995.
13.Say, Ahmet, Türkiye’nin Müzik Atlası, Borusan Kültür ve Sanat Yayınları, Istanbul, 1998.
14. Sanal, Haydar, Mehter Musikisi: Bestekar Mehterler – Mehter Havaları, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul, 1964.
15.Sözer, Vural, Müzik ve Müzisyenler Ansik-lopedisi, Remzi Kitapevi, Istanbul, 1986.
16.Uçan, Ali, Geçimişten Günümüze Günümüzden Geleceğe Türk Müzik Kültürü, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Ankara, 2000.
17.Uluçay, Çağatay, Mehterhan ve Svzendelere Dair Birkaç Vesika, <>, 1 Temmuz 1951.
|